Friday, April 22, 2016

İznik Ultra 2016 - 50Km Dağ Maratonu


İznik dağ maratonuna, Avrasya maratonu (yeni adı ile Vodafone Istanbul Maratonu)  antrenmanları devam ederken, 27 Ekim tarihinde kayıt olmuştum. Geçen sene ilk kez koştuğum ve benim için de ilk maraton olan İznik 46K'dan sonra (İznik Ultra 2015 – 46Km Dağ Maratonu), bu yarışa 2016'da da katılmaya karar vermiştim. Kendimden emin olmak için de Avrasya maratonu antrenmanları sırasında kendimi test edip ona göre kayıt olup olmayacağıma karar verecektim. Öyle de oldu; Avrasya maratonuna 3 hafta kala antrenman olarak 35km koştuktan sonra hemen kayıt oldum. Fakat Avrasya Maratonu sonrası yaşadığım sakatlık yüzünden geç başlayabildiğim antrenmanlarda hedeflediğim uzun koşuları, programdakine çok uymadan hızlı bir şekilde artan grafikle yapmak zorunda kaldım.

Biraz daha detaya girersek; 15 Kasım'daki Avrasya Maratonu’ndan (37.Vodafone İstanbul Maratonu) sonra ertesi gün 3 km’lik recovery koşusu denemem oldu ama, maraton sırasında kendini hissettiren, sol ön kaval kemiğinin üzerindeki ağrı bu kısa koşuda da kendini hissettirdi. 1 hafta dinlendikten sonra 10 km’lik bir deneme daha yaptım, ağrı olduğu halde ısınınca geçer diyerek koşuya devam ettim, ama geçmedi.
Dinlenmeye çekildim. Aralık-Ocak aylarındaki yoğun iş temposundan dolayı hem de bu sakatlık yüzünden koşuya bir süre ara verdim ve 28 Ocak tarihine kadar hiç koşmadım (koşusuz 9 hafta). Bu dinlenme süresi boyunca bacağıma  buz uygulayarak ve egsersizlerle güçlendirmeye çalışarak iyileşmeye çalışıyordum.

28 Ocak’ta 3 km ile koşuya geri döndüm. Artık ağrı hissetmiyordum. Bir daha sakatlanmamak için ani bir artış göstermeyecek şekilde uzun koşuları programlamaya çalışıyordum, zamanım çok azdı; İznik'e 11 hafta kalmıştı ve ben antrenmanlara henüz başlamamıştım. Kendime bir program yapıp İznik'e kadar hazırlanmak istiyordum.
Kritik koşular, uzunlar olacaktı. Aşağıda İznik 50K tarihine göre koştuğum uzun koşuları, maratona kaç hafta kaldığını gösterecek şekilde, -(eksi) hafta şeklinde yazdım:
-11.Hafta => 6 km
-10.Hafta => 12 km
-9.Hafta => 16,5 km
-8.Hafta => 20,5 km (kazanım:500 metre)
-7.Hafta => 21 km (kazanım:500 metre)
-6.Hafta => 21 km (kazanım:500 metre)
-5.Hafta => 29 km (kazanım:400 metre)
-4.Hafta => 26 km (kazanım:400 metre)

İznik yaklaşırken en kritik son uzunu, minimum 4 saatlik bir koşu olacak şekilde yokuş antrenmanı içerecek şekilde yapmak istiyordum . Yarışa 3 hafta kala iş için gittiğim Fransa’daydım. Burada 40 km'lik 700 metre kazanımlı ve benim için tatmin edici olan çantalı bir koşu yaptım.

-3.Hafta => 40 km  (kazanım:750 metre)

Ertesi gün çıktığım recovery koşusunda sol dizimin ağrıdığını hissettim, durum kötüydü, sadece 300 metre koşabildim.
Sonrasında birkaç gün daha dinlenip tekrar bir deneme yaptım ama hala kendini hissetiren ağrı ile çok zorlamadan 5 km koşabildim (yarışa 2,5 hafta kalmıştı).

Türkiye'ye döndüm ve o haftanın pazarı 6 km koştum ama dizim kötüydü.

-2.Hafta => 6 km

Yarışa birkaç gün kalana kadar koşmamaya karar vermiştim, yarış haftası salı ya da çarşamba bir koşu yapıp ona göre karar verecektim. Son Pazar’ı boş geçtim, yarışta koşacağım şüpheliydi.

-1.Hafta => 0 km

Son haftaya girilirken Mustafa'nın (Kumbaracı) tavsiyesi ile buz tedavisine başladım.
Birkaç gün buz uyguladıktan sonra yarıştan önceki Perşembe günü (14 Nisan) 5 km’lik denemede dizimin artık ağrımadığını gördüm ve yarışa katılmaya karar verdim, buz iyi gelmişti.

Yarış haftasına kadar (Hafta 16) olan analize bakarsak da Hafta 49 ile Hafta 5 arası boş geçmiş, sonrasında da 40-45 km civarı bir haftalık ortalama mevcut.


Arada bir miktar da bisiklet yaptım:

Yarıştan bir gece öncesi çantamı hazırladım. Malzemelerin hepsi zaten geçen seneden vardı. Sadece marketten küçük bir meyve suyu kutusu alıp, keserek bardak yapmam gerekti.

Bursa’da yaşadığım için sabah 06:45 gibi çıkıp İznik’e yarış günü en geç sabah 08:30 gibi ulaşıp çipmi almayı hedefliyordum. Avrasya maratonunda olduğu gibi gece sadece birkaç saat uyuyabildim heyecandan.
Kahvaltı stratejisi konusunda da geçen seneden dersimi almıştım. 2015’teki yarışta, evde erkenden kahvaltı yapıp yola çıktığım için yarış saati gelinceye kadar acıkmıştım. Bu sefer kahvaltıyı evde yapmak yerine, 4 tane tostu (tam buğdaylı ekmek+beyaz peynir)  yolda ve İznik’te olacak şekilde bölerek yemeye karar verdim. Hedefim saat 09:00’a kadar yemek faslını bitirmekti.
08:15 gibi İznik’e ulaştım, arabayı finişe yakın bir yere park ettikten sonra çanta kontrolü yaptırmak ve çipimi almak için fuar alanına gittim. Çipimi alıp yarış çatam ile kahvaltımın devamını da alarak göl kenarındaki çay bahçesine oturdum. Burada kahvaltımı yaptıktan sonra saat 09:00’a doğru koşucuları Narlıca’ya taşıyacak olan otobüsü beklemeye başladım. Otobüs ile Narlıca’ya olan yolculuğumuz arada yol çalışması da olduğu için bir miktar uzun sürdü.
Narlıca’ya vardığımızda oradaki kahvehanelerden birine oturup sıvı alımına devam ettim (su, ıhlamur).

Biz beklerken sonradan adını öğreneceğim 29 numaralı 130K koşucusu Mehmet Aslan, Narlıca'ya giriş yaptı. Herkes ayağa kalkıp alkışladı, çok dinç görünüyordu. Narlıca'daki istasyonda, İzmir'deki triathlon klubu Mavi Karga gönüllü olarak görev yapıyordu. Oturduğum yerden görebildiğim kadarı ile gözlerim Çağın'ı aradı ama göremedim (yarış heyecanından olsa gerek).

Start yaklaşırken son tuvalet ihtiyacımı giderip ısınmaya başladım. Yarışa 15 dakika kala da ilk jelimi aldım. Beklerken Caner Odabaşoğlu mikrofondan, yarışçılara bu sene parkurun değiştiğinden ve başlar başlamaz sert inişlerin olduğunu anons etti ve tabanı düz olan ayakkabılı koşucuların dikkat etmesi gerektiğinden bahsetti (yani benim gibilerin).

Start'ın hemen öncesi:



Çantamda 1,5 lt civarı elektrolitli su vardı. Geçen seneki 46K yarışında Derbent sonrası suyum bitmiş ve son km’ler susuz çok zor geçmişti. Bu sefer planım Derbent’te çantamdaki suluğu doldurmaktı.
Yarış 10:30’da başladı ve hemen patikalara girdik, hafif tırmanış başladı. Tek sıra indiğimiz sert inişlerde Caner’in ne demek istediğini anladım. Arada dallara tutunmaya çalışarak kaya-kaya iniyorduk, bir koşu yarışından çok sanki hızlı tempo trekking-dağcılık karışımı bir şey yapıyormuşuz gibiydi. Sonra ormana daldık, sık ağaçların arasından geçerken burayı Müşküle-Süleymaniye arasındaki geçişe benzettim ama değildi tabi ki, henüz Müşküle’yi geçmemiştik. 
Ormanda ilerlerken önce 130K koşucusu Alper Dalkılıç’ı acelesi olan 50K’cılara dik yokuşta yol verirken görüp selam verdim (kendisi 130K yarışını 4.olarak bitirdi) sonrasında da Narlıca’da biz start beklerken geçen Mehmet Aslan’ı oturmuş dinlenirken gördüm, ona da selam verip tebrik ettim.

Dar Patikalar:



Bu zorlu ormanda giderken ön gruptakilerin oflayıp puflamalarından etkilenmemek için, 130K koşan Yücel Kalem’in yarıştan 1 gün önce Facebook’ta yayınladığı Kavafis’in şiiri ile kendimi motive ediyordum (Teşekkürler Yücel) "İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
Dile ki uzun sürsün yolculuğun, Serüven dolu, bilgi dolu olsun...". (http://yucelkalem.blogspot.com.tr)

Çoğunluğu yürüyerek olacak şekilde sonunda Müşküle’ye ulaştım.

Müşküle: 9.Km; 01:24:40

Müşküle Girişi:



Köyde geçen sene benim gördüğüm şenlik havası yoktu. Sadece birkaç çocuk ve birkaç teyze geçerken alkışladı o kadar. Kontrol noktasına geldiğimde bardağımı çıkarıp bir bardak su içtim ve durmadan devam ettim.

Müşküle’ye kadar olan parkur yıpratmıştı ve önümde uzun bir tırmanış vardı. Kafamı yukarı kaldırıp baktığımda o yokuşu çoktan tırmanmış olan koşucuları görünce onların ne kadar uzakta olduklarını düşündüm ve güneşin altında daha çıkılacak çok mesafe var diye hayıflandım, canım da bir miktar sıkıldı. Burada ikinci jelimi aldım. Yarışın tadını çıkarmak ve biraz motive olabilmek için arada durup manzarayı izledim ve birkaç fotoğraf çektim.

Müşküle sonrası Manzara-İznik Gölü
Bana çok uzun gelen güneş altındaki çıkış sırasında iki Fransız ile bir süre birlikte devam ettik. Ankara’da görevlilermiş. Biraz muhabbet ettikten sonra hızlandım. Yokuşun bitmesine yakın yanımdan geçip ormana daldılar. Sonradan baktım bir tanesi yarışı 11. olarak 06 saat 28 dakikada bitirmiş, diğeri de 6 saat 55 dakika ile 23.sırada tamamlamış. Yokuş bitince, ben de gölgelik ormana girdim ve tırmanış devam etti.
 
Sonunda Gölge bir yer

Geçen seneki gibi çok çamurlu ve kaygan bir inişin bizi beklediğini sanıyordum ama bu sefer o zamanki kadar çamur yoktu dolayısıyla da pek kaygan değildi. Buradan indikten sonra 50K koşucusu Gürkan Açıkgöz ile yanyana koştuk bir süre. Kendisine selam verip isminiz Gürkan mı diye sordum, biraz şaşırdı tabi ve nereden tanıdığımı sordu. Ben de onu  ilk kez Koşturmaca podcast’lerinden (https://goo.gl/5rmCGI) ve sonrasında da koşu dergilerinden tanıdığımı söyledim. Kısa bir süre beraber koştuk.

Sonunda Süleymaniye göründü, yarışı bitirebileceğim şüpheliydi, çok yorulmuştum, daha 18.km'deydim ve yarışın yarısı bile değildi.

Süleymaniye
Arada kafamdan, bu yarışı muhtemelen 35.km’deki Derbent istasyonunda bırakacağımı geçiriyordum; hem bahanem de hazırdı; antrenman eksiğimin vardı, sakattım vs.. Beyinin oyunları :)

Süleymaniye girişinde kendisi de 50K koşucusu olan ve orada tanıştığım Furkan Kaplan yanıma geldi, beraber koşmaya başladık ve istasyona beraber girdik.

Süleymaniye: 19.Km; 02:51:37

Süleymaniye Girişi:





Buradaki istasyonda Mert Derman’ı gönüllüler arasında görmek sürpriz oldu.
Birkaç bardak kola içip ve biraz da atıştırıp apar topar yola çıktım. Hemen sonra başlayacak olan dik çıkış düşündürüyordu. Mert arkamdan seslendi, aceleyle çip okuyan halıdan geçmemişim, geri dönüp halının üzerinden geçip tırmanışa başladım. Kendisine teşekkür ediyorum, farkedilmeseydim diskalifiye olabilirdim.

Derbent’e 16 km vardı daha ve bu parkurun, benim için çok kırıcı geçeceğini tahmin ediyordum, ayrıca bu yarış biter mi acaba diye de endişeleniyordum.
Asfalt tırmanış sırasında Süleymaniye istasyonunda bıraktığım Furkan bana yetişti, tırmanış bittikten sonra patikaya girdik yine. Ben Derbent’e kadar tırmanışı olmayan asfalt yoldan gideceğimizi sanıyordum ama parkur bu sene değişmiş tabi, yine ormanın içine daldık.

Midem su içmekten şişmişti, tatlı şeyler yemekten gına gelmişti artık, 3 tane jel almış olmama rağmen ne bir tane daha jel alasım yoktu, ne de tatlı birşey yiyesim; ben buna maraton midesi diyorum artık (yanıma tuzlu birşeyler alsam iyi olacakmış). Bitkin düşmeye başlamıştım.  Bir süre tek devam ettim.

Kurbağalı Gölet (24.km):



Derbent yolundan göl manzarası
Sonra yine Furkan ile beraber devam ettik koş-yürü şeklinde, sonunda Derbent köy camii, ağaçların arasından göründü. Saate baktığımda 34. Km’yi gösteriyordu ama Derbent bana hala çok uzakta görünüyordu. Burada ağaç dallarının üzerinden atlarken sol kaval kemiğine çok sert şekilde kalın bir dal çarptı, bir süre acıdan sekerek gittim ama neyse ki önemli bir şey yoktu.

Derbent'e giden orman yolu:



Bir yandan da patika antrenmanlarında eskitmiş olduğum asfalt ayakkabısı NB 870v3'üm sinyal vermeye başlamıştı. Sol ayağımdaki çorabın topuğumun arka kısmından yırtılmaya başladığını hissediyordum. Ayakkabım içten yırtılmış ve orada çorabı, dolayısıyla da benim topuğun arkasını aşındırmakla meşguldü. Umarım bu acı beni  koşamayacak durumda bırakmaz diyerek yoluma devam ettim (şansıma yarış sonuna kadar hiç problem de yaratmadı)

Bir ara durup arkama baktım manzara müthiş.



Sonunda Derbent’e vardım.
Derbent: 35.Km; 05:12:04

Derbent Girişi:




Buradaki istasyonda bir sandalye bulup oturdum, sağ olsun oradaki gönüllüler de bize krallar gibi davrandılar. Bir gönüllü gelip çantamın içindeki suluğu, ben otururken ve çanta sırtımdayken doldurdu. Halbuki ben, çantamın içindeki suluğu doldurmak için bütün çantayı boşaltmam gerektiğini düşünmüştüm yarış öncesi (çantan decathlon'un içinde su haznesi bulunan trail çantası). Tüm istasyonlardaki gönüllülere çok teşekkür ediyorum, hepsi koşuculara yardımcı olmak için üstün bir eforla canla başla çalışıyorlardı.

Bir yandan oturarak dinleniyor, bir yandan atıştırmaya devam ediyordum; özellikle tuzlu şeyler yemeye çalışıyordum (balık kraker vs.). O sırada arkadaşım Ferhat (the runner) telefon etti, yarışın nasıl gittiğini sormak için. Yarışın geçen seneye göre çok zor olduğundan ve çok yorulduğumdan bahsettiğim sırada 130K koşucusu Mehmet Aslan istasyona geldi o da bir şeyler atıştırırken benim telefonda dediklerimi duydu ve "şikayet etmesene" diyerek beni dürttü :) 122.km’de olmasına rağmen hala çok dinçti. Zaten hemen sonra basıp gitti (130K yarışını Aykut Çelikbaş'ın ardından 2.bitirdi). Bense biraz daha kalmayı tercih ettim, 10 dakika kadar dinlendim sanırım.

Bir gayret Derbent’ten çıkıp asfalttan inip tekrar toprak yola oradan da patikalara girdim, iniş biraz sonra başlayacaktı. Buralarda da parkurda değişiklikler oldu gibi geldi bana ama emin değilim. İniş başladı, geçen seneki gibi hızlı inemiyordum, bacaklar yorgundu. Strava’daki segment’e göre geçen sene 38 dakikada inmişim burayı, bu sene ise 44 dakika sürmüş.

Artık yokuş aşağı iniş bitmişti, İznik’e yaklaşıyordum, 4 km kalmıştı. Bacaklarımda güç vardı ama beynim “yaa ne koşacaksın bırak bu yarışı” deyip daha fazla gitmek istemiyordu. 
İniş sırasında selam verip geçtiğim bir koşucu beni bu düzlükte yakalayıp geçti, ben de artık koşacak güç kalmamıştı. Birkaç koşucu daha geçti yanımdan, onlara takılmaya çalıştım ama daha fazla gidemiyordum. Koş-yürü yapayım dedim; 700 metre koşup 300 metre yürüyeyim diyordum ya da şu ilerideki gölgeye kadar koşayım sonra yürüyeyim gibi oyunlar oynamaya çalışıyordum. 
Son 2 km bir gayret daha çok hafif tempo koşmaya başladım, finish'e koşarak girmek istiyordum. 
Bir ara 130K koşucusu Faruk Kar'ın yanından geçtim, kendisine selam verdim. Sanırım kendini kötü hissetiği için koşamıyordu (sonradan Aykut Çelikbaş'ın Facebook paylaşımından öğrendim ki mide problemi yaşamış-130K yarışını 3.olarak bitirdi).
Artık yaklaşıyordum, son düzlüğe gelmiştim, ileride finiş görünmüştü. Arada alkışlayanlar ve bravo diyenler vardı çok mutlu olmuştum, sonunda bitiyordu.

Finiş'i geçip madalyayı boynuma taktıklarında ise runner's high dediklerinden olmuştum :)
Fotoğraf: Aykut Üstündağ

Mesafe: 49.7 km
Süre: 07:15:50
Ortalama tempo: 08:45 dak/km
Yükseklik Kazanımı: 1700 metre



2 comments:

  1. Tebrik ederim Fatih, antrenmansız olmana rağmen harika bir yarış çıkarmışsın. Umarım yine beraber bir yarış koşabiliriz.

    ReplyDelete
    Replies
    1. teşekkürler Fatih, seneye umarım birlikte olur.

      Delete