Sunday, April 24, 2016

Eker I Run 2015

Eker I Run 13.09.2015

Sabah sağanak yağmur ile başlayan gün, bana yarışta da havanın yağmurlu olacağını düşündürmüştü.
Minik adımlar yarışı 09:00 gibi başlayacağı için evden erken çıkıp yarış alanına ulaştık, yağmur dinmişti. Arabayı park edip Eker meydan'daki cafelerden birine yerleştik. Yarışa iki aile olarak gitmiştik, artık geleneksel hale gelen bu koşunun en güzel yanı da arkadaşlarla oradaki mekanalarda tüm gün birlikte oturup vakit geçirilebiliyor olması, bu sene de gelenek bozulmadı ve iki aile olarak başlayan ortam gittikçe kalabalıklaştı.
Saat 09:00'a doğru minik adımlar koşusu için oğlum Levin'i ve onun arkadaşı Cem'i ısındırmaya başladım. Tabi Levin hemen gaza gelip kendini yorduğu için minik adımlar yarışının 200.metresinde direk yürüme moduna geçti :) Beraber yarışı bitirip madalyasını aldık. İlk madalya, ilk heyecan, seneye tekrar deneyecek.
IMG-20150913-WA0025
Fotoğraf: Sevtap Şahin
Çocukların yarışından sonra ben de ısınmaya başladım, hafif tempo meydanda olabilecek en büyük turu atarak, hızlı başlayacak olan yarış öncesi bacakları açmak istedim. Sonrasında da yarışın başlamasına 5 dakika kala kalabalığa karışıp ortalarda bir yerde kendi pozisyonumu aldım.
Start verildi, ilk 2.5 km hafif tırmanış olduğu için burada çok hızlanmadan ortalama bir tempo ile devam ettim, amacım tırmanış sonrası yokuş aşağı hızlanmaktı. Öyle de yaptım. İniş bitince çok uzun bir tırmanışın olduğunu biliyordum o yüzden enerjimi çok harcamadan tırmanışa geldim, bulutlar gitmiş güneş tepede yükselmeye başlamıştı. Oflayıp poflayıp hızlı koşup kesilenler ve yürüme moduna geçenler görüyordum ama durmamalıydım. Baktım yokuş bitecek gibi değil pace 6:00-6:30 civarı, benimle aynı hızda koşan bir abiye takıldım ve beraber koşmaya başladık, birbirimizi yokuş boyunca çektik. Sonunda tırmanış bitince tekrar hızlandım. Bir gün öncesinden saate 05:00 pace'lik ghost runner(hayalet koşucu)* kurmuştum arada göz ucuyla o ne durumda diye bakıyordum. Hayalet koşucu yokuşlarda farkı açıyordu, inişlerde de ben ona yaklaşıyordum.
Gölgede kalmaya çalışarak hızla koşarken geri dönen koşucular gelmeye başladı. Bi süre geçenleri alkışlayarak kaçıncı sırada olduklarını söyledim, çok gaza gelmişim :) . Ben de yarı noktayı geçip geri dönüşe başladım, ama bir gariplik vardı, saatteki km göstergesi 6.9 gibi birşey gösteriyordu, içimden "ee hani parkur 15km'ydi dedim", anlaşılan dönüş noktasını bu sene daha geriye almışlardı. Neyse, önümde uzun bir iniş vardı, orayı da olabildiğince hızla inip son tırmanışa başladığımda yine o abiyle karşılaştık. Selamlaşıp beraber koşmaya başladık. Son 2,5km'ye geldiğimizde (5k dönüşü) tırmanış bitip finişe kadar sürecek olan tatlı iniş başlamıştı.
FB_IMG_1442602011377
Fotoğraf: Eker I Run Team (sanırım)
Saatteki hayalet koşucunun hala gerisindeydim ama fark gittikçe kapanıyordu. Yarıştaki koşu arkadaşıma hadi biraz daha hızlanalım dedim ama o biraz daha geriden gelmeyi tercih etti. Ben artık son 500 metreye girmiştim ve hayalet koşucuya yetişmişmeme az kalmıştı. Nihayet son 50 metre ona yetiştim ve geçtim, yani amacım olan ortalama 05:00 dak/km pace'i yakalamıştım (13.85km @01:09:08)
11999076_10154241499742576_8457636617173646240_n
Fotoğraf: Barış Gider
Sonuçlar: http://racetecresults.com/results.aspx?CId=16389&RId=70
*Ghost Runner (Hayaley Koşucu): Koşu saatlerinde, sizin ayarladığınız pace'de koşacak hayali bir koşucu tanımlayabiliyorsunuz. Böylece hedeflediğiniz pace'den ne kadar (kaç metre) uzakta olduğunuzu takip edebilirsiniz. Garmin saatlerde bildiğim kadarı ile bu olay "virtual partner" diye geçiyor, Suunto Ambit için ise "ghost runner" application'ları var değişik pace'ler için.Suunto movescount.com web sitesini biraz kurcalarsanız istediğiniz pace'e ayarlı hayalet koşucuları kendiniz de belirleyebilirsiniz.

İznik Ultra 2015 - 46Km Dağ Maratonu

Antalya Yarı Maratonundan sonra bu seneki ilk hedef yarışım olan İznik için hazırlanmaya hızlıca başlamam gerekiyordu. Runkeeper'da takip ettiğim 2 saat altı Yarı Maraton Programı bitmiş, 4:00 saat altı Maraton programına ortasından bir  yerden girmiştim. Zaten iki programa bakınca, YM programı haftada 5 gün koşu verirken 4 saatlik Maraton programı hafta 4 gün ile daha hafif bir antrenman planı vermekte idi. Dolayısıyla ben de YM programından Maraton programına geçişte zorlanmadım diyebilirim.
Runkeeper Antrenman Programları
Runkeeper Antrenman Programları
İznik için hazırlık aşamasında beni en çok düşündüren konu yokuş antrenmanları idi. Çünkü yaşadığım yerde bu konuyla ilgili pek bir seçeneğim yok. Mutlaka 30 Km üzeri uzun antrenmanlarımı İznik'te kullanacağım çanta ile ve yükseklik kazanımı olan bir parkurda yapmam gerekiyordu. Aşağıdaki grafikte, 46Km parkuru için eğim grafiği görülmekte.
46 Km Parkuru Eğim Grafiği
46 Km Parkuru Eğim Grafiği
3 tane koşmayı planladığım 30 km civarı uzunların ilkini 29 Km olarak Bursa'da Bademli'den çıkarak izlediğimiz yokuşlu bir parkur olan Altıntaş'a kadar kısımda İznik'te benimle aynı parkurda koşacak olan arkadaşlarla beraber yaptık: Mustafa "The Iron Man", Celil, Yalçın  ve ben (kazanım 345 metre); son 5 km hafif bayır aşağı 4:40 pace ile koşarak bitirdik ama ben de bittim. Sanırım sebebi, koşu boyunca yeterince sıvı almamam ve iyi beslenemememdi. 2.uzun koşumu yokuşlu Cephanelik parkurunda kendim 32 Km yaparak (kendi adıma büyük bir sabır örneği gösterdim sanırım) tamamladım; parkur 1,8 km olduğu için yaklaşık 18 tur atmam gerekmişti (kazanım: 908 metre), bu sefer su tüketimini ve beslenmeyi atlamamıştım. Son olarak da 35 km'lik en uzun koşumu yaptım; İznik'te 136 Km koşacak olan Sevgin ve benim gibi 46 Km koşacak olan Nurihan ile yakındaki Dağyenice tepesine in-çık (22 km) yaptık, sonrasında da inişli-çıkışlı Cephanelik parkurunda 35 km'ye tamamladım (kazanım: 637 metre), yiyecek tüketimi açısından yarış için en iyi simülasyonu bu antrenmanda yaptım.
35 km'lik antrenmanı tamamlayabildiğim için kafa olarak artık rahatlamıştım diyebilirim çünkü İznik için mutlaka 32 Km üzeri bir koşu yapmam gerektiğini biliyordum. İlk kez maraton koşacaktım ve bu da bir dağ maratonuydu; acaba bitirebilecek miydim?
Nisan'ın ilk haftasından itibaren uzun koşuları bıraktım ve hafif antrenmanlarla yarışı beklemeye başladım. Yine o haftalarda zorunlu eşya listesi de güncellenince sitede yayınlanan tabloya göre bende olmayan eşyaları tamamlamaya başladım. 42K'daki zorunlu malzeme listesinin diğer mesafelerden tek farkı 6 saatlik yiyeceğin zorunlu olmaması.
Zorunlu Malzeme Listesi
Zorunlu Malzeme Listesi
Malzemeleri tamamladıktan sonra son kontrol: Bu fotoğrafta sadece kulpsuz bardak eksik, onu da 150 ml'lik kartondan bir meyve suyu kutusunu keserek hallettim; hem yer kaplamıyor hem de kullanımı çok pratik. Yalnız dikkat, karton kutunun sıcak içecekler ile (çorba, kahve vs.) kullanımı sıkıntı olabiliyormuş.
Son Kontrol
Son Kontrol
18 Nisan günü geldiğinde iki gün önce başlamış olduğum karbonhidrat takviyeli beslenmeyi kahvaltıda da sürdürdüm. Sabah 05:45 gibi yataktan kalkış sonrası, 3 dilim kepekli tostu yedikten sonra, eşyalarımı da alarak evden çıktım. Saat 07:00 gibi Mustafa'yı aldıktan sonra İznik'e doğru yola çıktık. Hava mükemmeldi, yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrası İznik'e ulaştığımızda, çocukluğumdan beri çok sevdiğim sayfiye kasabalarının sabahın erken saatlerindeki huzurlu havası bizi karşıladı. Arabayı finish alanının yakınlarına bir yere park ettikten sonra eşya kontrolü ve göğüs numaralarımızı almak için fuar alanına gittik. Kontrol sonrası göl kenarındaki çay bahçesine oturup saat 09:30-10:00 arası yarışçıları Narlıca'ya taşıyacak olan otobüsleri beklemeye başladık. Beklerken 1,5'lt'lik bir şişe su ve 2 bardak da çay içtik. O arada benim Üniversite'den arkadaşım ve 16 senedir görmediğim Çağın da bize eşlik etti; o da İzmir'den gelen arkadaşlarına destek için gelmiş. Bir de yine otobüsü beklerken Dailymile'dan bildiğim, daha önceden tanışmadığım İzmir'den arkadaşlar Feyza ve Hakan ile yüz yüze tanışma fırsatımız da oldu. Saat 10:00'a gelirken otobüs bizi Narlıca'ya bıraktı. Narlıca sanırım senenin hiçbir günü bu kadar kalabalık olmuyordur. Karşılıklı kahvehaneler koşucu doluydu. Biz de burada beklerken yine sıvı tüketimine ıhlamur ile devam ettik. Arada da 136K koşucuları Narlıca istasyonuna gelip biraz soluklanıp devam ediyorlardı; ilginç olan şey ise 12 saattir yollarda olmalarına rağmen hepsi de çok dinç görünüyorlardı, tebrik edilesi güzel insanlar. Yarışa dakikalar kala, kahvaltıyı çok erken yaptığım için ve arada da birşey yemediğimden dolayı karnım iyice acıktı. Oradaki bir marketten bir poğaça alarak midemi bastırmaya çalıştım, ama bu bir hataydı; bunu yarışın ilerleyen bölümlerinde görecektim.
Vali beklendiği için start saat 12:00'yi biraz geçerekten verildi. GPS'li saatim olmadığı için bu uzun yarışta telefonumun şarjı yetecek mi çok da emin değildim. Kaçıncı km'de olduğumu ve ortalama tempomu takip edebilmek için Runkeeper programını açmıştım. Şarjı tüketmesin diye de GPS'e bağlanır bağlanmaz telefonu uçak moduna aldım. Yanımda ayrıca zorunlu olan diğer küçük bir telefon da çantamda bulunmaktaydı, bu telefona kaydetmiştim tüm gerekli numaraları.
Start sonrası telefonu ayarlamaya çalışırken (563'nolu koşucu benim)
Start sonrası telefonu ayarlamaya çalışırken
Kaynak Nur Çubuk (Facebook)
İlk km'ler hafif bayır aşağı olduğundan hızlı bir tempo ile yarışa başladık (pace 4:55-5:00) Mustafa ile beraber. Sonrasında başlayan yokuşta da hafif tempo koşarak arada da yürüyerek giderken, çalıştığım firmadan arkadaşım Emre arabasıyla yanımda bir süre bana destek için devam etti. O da kızları ile yarışı izlemeye ve tanıdıklarına destek vermeye gelmiş.
Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları
Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları
İlk durak Müşküle; 6.km (00:38:22). Planımız burada su içmeden devam etmekti ama yine de bir bardak su içtim. Müşküle'deki destek her yarış raporunda anlatıldığı için ben de çok merak ediyordum nasıl olacak diye. Anlatılan kadar varmış; sokaklarda sıra sıra oturmuş köy halkı koşuculara destek veriyorlar, çocuklar da ellerini uzatarak ellerimize "çak" yapıyorlardı, hatta bir tanesi kocaman bir inek çanını almış onu sallayarak bizi selamlıyordu.
Müşküle (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Müşküle (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Evler bitince gölgesiz toprak yol tırmanışı başladı.
Müküle Sonrası Tırmanış (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Müküle Sonrası Tırmanış (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Tırmanışın ortalarında bir yerlerde Dailymile'dan Fatih Anız ile karşılaştık, onunla koşarken, bir ara yanımıza yine Daliymile'dan Feyza ve Yaşar abi geldiler; Yaşar abi ile de ilk kez orada karşılaşmış olduk; o da Dailymile'dan. Yol bitip ormanın içine doğru girmeye başladğımızda Antalya Yarı Maratonunun 17.km'sinde de başıma gelen karaciğer ağrısı yine başladı hafiften, sanırım çok zorlamıştım, ya da yarış öncesi yediğim poğaça'ydı problem tam bilemiyorum. Mustafa'ya sen git dedim ve tempomu düşürdüm. Artık yanlızdım, ağaçlarda asılı işaretleri takip ederek ileriyordum, önümdekileri ara ara görüyordum ama hemen gözden kayboluyorlardı. Bu şekilde tırmanış devam etti. Sonrasında da bol çamurlu balçık halinde 200-300 metrelik bir iniş geldi. Yağmur yağmadığı halde etraftan gelen sulardan dolayı zemin çok kötü durumdaydı. Buradan yavaş yavaş inerken 2 bayan koşucunun yanından geçtim, ikisi de çamursuz bir yerde durmuş ayakkabısında birşeye bakıyorlardı sanırım. Ben geçerken bir dala bastım ve bu dal parçası onlardan birine geldi ve canını yaktı. Bilmeden yaptığım bu kaza yüzünden kendimi kötü hissettim, durup özür diledim. Bana o an için çok kızmışlardı sanırım, umarım beni affetmişlerdir. Çamurda bata-çıka ilerleken yanımdan son sürat 3 kişi çamura aldırmadan geçip gittiler, o kaygan zemindeki hızlarına inanamadım. İkinci istasyon Süleymaniye'ye az kalmıştı. Oraya doğru koşarken biraz önce yanımdan hızlıca geçen 3 koşucuyu yakaladım ve onlarla birlikte ikinci istasyona girdik; 16.km (02:04:24). Burada biraz su ve kola içip biraz da muz yiyip yola çıktım. Biraz önceki 3 koşucu 2 kişi kalmışlardı onlara katıldım ve beraber koşmaya başladık; ikisi de Fransız'mış; biri Raidlight'da çalışıyormuş. Sonradan öğrendim Raidlight'da çalışıyorum diyen kişi Claudie Laval'miş (Bizimle aynı parkurda yarışmakta olan Raidlight'ın kurucusu Benoit Laval'ın eşi). Süleymaniye sonrası kıvrıla kıvrıla çıkan yokuşu çıkarken, aşağıda Süleymaniye köyüne bakıp, bu sıcakta ne işim var burada diye düşünmüştüm. Tam tepeye ulaştığımda sağ tarafta gördüğüm Uludağ'ın karlı manzarası biraz kendime gelmemi sağladı.
Süleymaniye (aşağıda görünüyor)
Süleymaniye (aşağıda görünüyor)
Uludağ (uzakta puslu)
Uludağ (uzakta puslu)
Düze çıkınca tekrar koşmaya başladım, yokuş gelince yürüyerek enerjimi idareli kullanmaya çalışıyordum. Yaklaşık 22-23.km'lerde Fatih Anız ve Meksika'lı arkadaşına rastladım ve beraber koşmaya başladık. Koşarken bir ara 136K koşucuları Alper Dalkılıç ve Mariya Nikolovo'ya selam verip devam ettik. Uzakta Derbent görünmüştü; yaklaşık 4-5 km mesafemiz kalmıştı, yolda rastladığımız çok az akan bir çeşmeden sırayla suyumuzu içip bir an önce ulaşmak istediğimiz 31.km istasyonu Derbent'e doğru koşarak devam ettik. Derbent'e varış: 31.km (04:00:47)
Derbent Girişi (31.km)  (öndeki üç kişi: Solda 2 Fatih, Sağdaki Michael; arkada da 2 Fransız) Kaynak: Nur Çubuk (Facebook)
Derbent Girişi (31.km)
(öndeki üç kişi: Solda 2 Fatih, Sağdaki Michael; arkada da 2 Fransız)
Kaynak: Nur Çubuk (Facebook)
Derbent'te bir sandalyeye oturarak su, kola, mandalina ve muz yedim. Kavun'a benzeyen (ne alakaysa) bir şeyi tadayım dedim meğerse peynirmiş, tadını beğenmedim ve hemen çıkardım, midemi bozmak istemiyordum. Bir süre daha oturduktan sonra 2 Fransız istasyondan ayrıldılar. Ben de tempoları bana çok uyduğu için onları takip etmeye karar verdim ve Fatih'i Derbent'te bırakıp yola çıktım. Fransız'lara yetiştim, yine beraber koşmaya başladık. Ben hep kendimi şartlamıştım, 31.km'den sonra sanki 15 km'lik bir koşuya çıkıyormuş gibi yapacaktım. Sanıyorum jellerin etkisi ve 2 lt'lik su torbama attığım elektrolit tabletlerin sayesinde kendimi çok iyi hissediyordum. Hızlandım ve yalnız koşmaya başladım.
Derbent sonrası bir süre tek koştum (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Derbent sonrası bir süre tek koştum (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Bundan sonra sürekli iniş var sanıyordum ama yokuş tırmanışı tekrar başlayınca tekrar yürümeye başladım. Yürüyerek devam ederken yanımdan o an 80Km'nin birincisi diye tahmin ettiğim kişi çok rahat bir şekilde koşarak geçti (zaman tablosundan bakınca bu kişinin Emmauel Gault olduğunu anlıyorum). Bir de yürü-yürü bitmeyen yokuşun bir yerinde bir fotoğrafçı ile karşılaştım, oraya nasıl geldiği hakkında hiçbir fikrim yok; yani baya bir yürümüş olması lazım oraya gelebilmek için. Bana ve hemen önümdekilere biraz moral verdi sağ olsun az kaldı falan diyerek; aşağıdaki fotoğrafı da o çekti.
Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları
Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları
Neyse ki sonunda iniş başladı hafif eğimli bir şekilde. Ağaçların arasında koşmaya başladım, çantamdaki suyum bitmişti. 35 Km antrenmanında da aynı şekilde 32-33.km’lerde suyum bitmişti (anlaşılan dersimi almamışım). Dolayısıyla da son km’lerim susuz bir şekilde geçecekti. Ağaçların arasında koşarken bir koyun sürüsü görünce yavaşladım ve yürüme moduna geçtim çünkü nerede bir koyun sürüsü var ise büyük ihtimalle bir çoban köpeği de olabilirdi. Köpek yoktu, sürüyü güden kişiye selam verdikten sonra tekrar tempolu bir şekilde koşmaya başladım. Biraz gidince hemen önümde koşan birini gördüm, onun temposuna ayak uydurarak bayır aşağı sertleşen eğime aldırmayarak olabildiğince hızlı koşmaya başladık. Aşağıya yaklaşırken 3 kişi olduk. İniş sona ermişti artık düze inmiştik, 4 km daha koşmamız gerekiyordu ama artık iyice yorulmuştum. Yürü-koş yaparak bir süre ilerledik, İznik’e girişte de koşmaya devam ettik, polisler trafiği durdurup geçen koşuculara yol veriyorlardı, böyle saygı görmek güzel bir hissiyat.
Surlardan İznik'e giriş (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Surlardan İznik'e giriş (Kaynak: Aksiyon Fotoğrafları)
Yol kenarında bariyerlerle belirlenmiş olan parkurdan devam ederek göl kıyısına ulaştık, finish tagı göründüğünde artık hedefime ulaşmıştım. Yarışı 05:46:11 ile bitirdim ve çinili harika İznik madalyasını aldım. Tükenmeden, sakatlanmadan bitirmiştim. Yarışın çeşitli zamanlarında birlikte koştuklarımdan gördüklerime gidip teşekkür ettim, çünkü biraz da onlar sayesinde tempomu koruyabildim ve bitirebildim. Seneye yine buradayız.
Madalya (my preciousss)
Madalya (my preciousss)

37.Vodafone İstanbul Maratonu 2015 - 42Km

Hazırlık süreci:
 Koşuya geçen sene Eylül ayında (2014) başlamıştım. Hızlı bir hazırlık süreci sonrası 16 Kasım’da Avrasya’da ilk 10km yarışı (50:06), sonrasında 3 Mart’ta Antalya’da Yarı Maraton (01:49:52) ve son olarak da 18 Nisan’da İznik 46Km Dağ maratonu (05:46:11) koşmuştum. İznik sonrası antrenmanlara ara verip Mayıs ortası tekrar koşmaya başladım.
Runkeeper’ın YM 2 saat altı programını takip ediyordum, haftada 5 gün koşturuyordu, yorucuydu. Haziran ayından itibaren arkadaşım Mustafa (The Ironman)'nın tavsiyesi üzerine koşu günü sayımı azalttım ve  koşu nabzımı aerobik nabız seviyesine çektim. Bunu hesaplamak için 180-yaş formülünden yola çıkarak 140 bpm nabzını sınır oılarak belirledim kendime koşularımda. Salı-Perşembe düşük nabız 10 km, Cumartesileri bisiklet (30-40 km), Pazar günleri de 15-20 km arası devam ediyordum. Temmuz sonuna doğru sol ayağımda taban düşüklüğü oluştuğu için sakatlandım. Doktora gittiğimde bana tabanlık kulanmamı tavsiye etti. Bir süre antrenmanlarda tabanlık denedim ama o da ayağımı her tarafını yara ettiği için tabanlığı bıraktım.
İstanbul Maratonu antrenmanlarına Temmuz sonu başlamam gerekiyordu. Ayağım yara olduğu için ve iş yoğunluğu dolayısıyla Ağustos’un ilk iki haftası hiç koşmadım.
Ağustos ortası yumuşak silikon tabanlığa geçtim. Ayak yapıma uygun yandan destekli bir ayakkabı alıp (NB M870) koşuya tekrar başladım (22 Ağustos).
Maraton antrenmanında Pazar günü uzunlarının kilit antrenman olduğunu düşündüğüm için Runkeeper’ın sub 3:45 maraton programının uzunlarını takip etmeye başladım.
Sakatlanmamak için uzun antrenmanlarını kademeli olarak arttırmam gerekiyordu. Aşağıda yaptığım uzun antrenmanların mesafe, pace ve kazanım değerleri mevcut:
 1-4.Haftalar (4 Pazar)=>
  • 8km (6:33 pace)
  • 12km (5:30 pace)
  • 16km (5:20 pace)
  • 13.8km (Eker I Run yarışı 4:59 pace, 299 metre kazanım)
 Bundan sonraki uzunların hepsini kros şeklinde inişli çıkışlı kazanımlı bir parkurda yaptım;
5-8.Haftalar (4 Pazar)=>
  • 26 km (5:47 pace, 502 metre kazanım)
  • 29,2 km (5:45 pace, 709 metre kazanım)
  • 32,6 km (5:33 pace, 568 metre kazanım)
  • 26 km (5:19 pace, 453 metre kazanım)
9-12.Haftalar (4 Pazar) =>
  • 25 km (5:43 pace, 474 metre kazanım)
  • 35 km (5:39 pace, 505 metre kazanım)
  • 16 km (tapering başlangıcı) (5:22 pace, 267 metre kazanım)
  • 13,3 km (son hafta) (5:16 pace, 171 metre kazanım)
 --------
Yarış:
 Maratonun koşulacağı Pazar gününden bir gün önce Bursa'dan feribot ile İstanbul’a geçtim.
Yenikapı’da indikten sonra Marmarayı bulup kalacağım otelin olduğu bir sonraki durak Sirkeci’de inip bayağı bir debelendikten sonra sonunda oteli bulabildim. Otelde Ege Maraton’dan Uğur abi sayesinde yer bulabilmiştim ve birlikte kalacaktık. Aslında Ferhat gelebilseydi Cankurtaran Öğretmen evinde rezervasyonumuz vardı fakat hastalığından dolayı yarışmamaya karar verince ben de yalnız kalmamak için Uğur abi’yi aramıştım.
Ben otele vardıktan ve eşyalarımı yerleştirdikten sonra lobide beklerken kapıdan Ege Maraton’dan bir sürü tanıdık yüz girmeye başladı; Nejdet Abi en önde, Uğur abi, Yaşar abi ve Bülent.
Nejdet abi adımı hatırlayamadı en son Antalya’da görüşmüştük :) Yaşar abi ile İznik dağ maratonu 46K’da bir süre birlikte koşmuştuk. Bülent ile de en son Antalya’da görüşmüştük, Uğur abi'yi de uzun süredir görmüyordum.
Kısa bir muhabbetten sonra bir şeyler yemek için dışarı çıktık; saat 16:00 gibiydi. Akşam yemeğine de yer bırakmak için sadece çorba ile yetindik.
Daha sonra akşam yemeğine çıktığımızda ben karbonhidrata yüklemeye devam etmek için, 1 tabak makarna, 1 tabak bulgur pilavı yedim. Zaten son 2 gündür akşamları tam buğday makarna ile maraton öncesi hazırlığa başlamıştım.
 Saat 20:30 gibi yatmama rağmen sabaha kadar 1 saat kadar uyabildim heyecandan sanırım.
Sabah 05:50 gibi kalkıp yarış kıyafetlerimizi giyip kahvaltıya indik. Kahvaltıda 2 adet tam buğday ekmeğe tost yaparak yedim yanında da zeytin birkaç dilim domates ve 2-3 bardak çay.
Saat 06:45 gibi otelden ayrılıp Sultanahmet meydanına yollandık, saat 07:00’de koşucuları taşıyacak olan otobüsler hareket edecekti. Biz gittiğimizde kalabalık toplanmıştı, sıraya geçip ilk otobüs sonrası ikinci otobüste yerimizi aldık.
07:30’da start alanına varmıştık, etrafta pek kimse yoktu, insanlar tek tük start alanına geliyorlardı. Start alanı 45 dakika içinde dolmaya başlayacaktı.
Geçen sene olmayan naylon giyilebilir korumalar start alanında koşuculara dağıtılıyordu. Acaba yağmur mu yağacak diye şüpheye düştüm ve neden hava durumuna bakmadım diye de hayıflandım.
Neyse ki saat ilerledikçe hava açmaya başladı.
Print
Maraton Parkuru (Kaynak: www.istanbulmarathon.org)
Beklerken içine bir adet elektrolit tablet attığım suyu ve 1 adet muzu tükettikten sonra tuvalete gittim. Çok sıra beklemeden işimi görüp çantamı eşya otobüsüne vermek için otobüslerin oraya doğru yöneldim. Kalabalıktan zorla geçip en öndeki otobüse çantamı teslim ettim; erken kayıt yaptığım için numaram en başlardaydı (numaram 207’diydi; koşucu numaraları 200’den başlıyor,  diğer numaralar elitlere rezerve)
Strat alanına geçtim, beraber koşacağım arkadaş Emre’yi arıyordum bir yandan ama buluşamadık, ben de ufaktan önlere ilerlemeye başladım, birkaç metre sonra durdum, daha fazla gitmiyordu.
Önlerde tempo koşucularının (pacer, tavşan atlet) balonlarını görüyordum; 3:00, 3:15, 3:30, 3:45, 4:00. Hedef sürem olan 03:45 balonunu yakalayabilir miyim acaba içimden geçiriyordum.
Tabanca patladı ve start verildi ve ağır ağır start halısına doğru gitmeye başladık. Üzerimde 2 hafta önce atmaya karar verdiğim bir sweat-shirt vardı onu çıkarıp kenara attım. Ve başlamıştık. İnsan seli köprüden geçemeye başladı. Köprü üzeri hafif tepe olduğu için tırmanışla başladık sonra da iniş ve köprü bittikten sonra da yine bir tırmanış başladı. Bu tırmanış sonrası Barbaros yokuşundan aşağıya doğru koşmaya başladık.
05:30 pace civarı gidiyordum ama nabzımın, antrenmanlardaki nabızmla hiç alakası yoktu, çok yükselmişti.
12243417_10153450610102795_7668061305460832069_n
Kaynak: Bilinmiyor
Ne kadar sakin koşarsam koşayım 160-170 bpm’lerden aşağıya düşüremiyordum. 8.km civarı Celil ile karşılaştım ve birlikte koşmaya başladık, o 15 km parkurunda yarışıyordu. 15km ayrımına kadar birlikte koştuk, sonrasında vedalaşıp ben uzun maraton yolculuğuna başladım.
Haliçten devam edip Feshane’de 14.2 km’den dönüş yapmak gerekiyordu. O dönüşe doğru giderken karşı yoldan Emre’nin koştuğunu gördüm ve ona selam verdim, bana yetiş dedi ben de saf gibi ok dedim ama meğerse arada 3 km fark varmış. Karşıdan 03:45 balonunun geçişini de gördüm; saatten de ghost runner bana 450 metre geride olduğumu söylüyordu.
16.km’de yine 15km koşanlarla yolumuz kesişti, sonrasında da 17.7.km’de Maratoncuların yolu ayrıldı, bu yol bizi sahile çıkartacaktı.
Bu ayrıma girince karşıma çıkan yokuş beni hafiften bir dumura uğrattı, ben nedense burayı çok daha kısa olarak hayal etmiştim, oldukça uzun bir yokuşmuş (1 km civarı).
Yokuştan inmeye başladığımda, Ahmet hocam ile Sevgin’i gördüm; beraber koşuyorlardı. Ben de onlara takıldım ve üçümüz koşmaya başladık.
10455926_485756941596168_5601450745089902962_n
Sevgin-Ahmet Hocam ve Ben (Kaynak: Nuh Güneş)
20.km’de Yenikapı’nın oraya sahile indik ve uzun sahil koşusu başladı. Sevgin’e dönüşün kaçıncı km’de olduğunu sordum 28,5.km cevabını aldım. Ben yine temkinli gidiyordum, pace 05:30 civarıydı; 03:45 ghost runner ile aramdaki mesafe hafiften açılmıştı 650 metre diyordu saat.
Ama ben 30.km’den kademeli olarak hızlanarak finişe kadar onu yakalamak istiyordum.
22.km’den sonra biraz hızlanmaya ve yalnız koşmaya başladım. Buradan itibaren birçok kişiyi geçmeye başladım, beni 1-2 kişi geçmiştir arada, hızım iyiydi. Karşı yoldan elitler dönmeye başlamıştı. Su istasyonlarından birinde leğen içerisinde muz gördüm ama geri dönüp alamadım zaman kaybetmemek için. Yarış sonrası arkadaşlar 1 istasyonda jel de olduğunu söylediler ama ben görmedim.
 İlk 15.km rastladığım çıplak ayakla koşan bir Japon beni o zaman hızlı bir şekilde geçmişti ve ayakkabısız nasıl koştuğuna hayret etmiştim. Onu sanırım 27.km yakalayıp geçtim.
28.5.km sonrası artık dönüş yolculuğu başlamıştı. Avrasya maratonunun korkulu rüyası dönüşteki rüzgarı merak ediyordum. Neyseki hava sıcak olduğu için rüzgar hiç etkilemedi diyebilirim. Ama bir yandan da üzerimde uzun kollu ile koşmasaydım hafiften üşüyebilirdim diye geçirdim içimden.
Enerjimi idareli kullanmalıydım. Arada sirenleri açık ambulanslar koşucuları yararak arkamızdan gelip geçiyorlardı, artık kırıcı km’ler başlamıştı. Etrafta bisikletli ilk yardım görevlileri görüyordum. Benim de sol ayak bileğim ağrımaya başlamıştı, onlara ağrı kesici var mı diye sordum bana ambulanstan istememi söyledi. Boşver o zaman dedim içimden, bir de ambulans peşinde koşmaya niyetim yoktu.
Tehlikeli km’lere gelmeye başlamıştım, yol kenarlarında kramplarını gidermeye çalışan koşucular görüyordum.
29.km’den sonra hızımı bir tık daha arttırarak 3:45 ghost runner’ı ile aramdaki mesafeyi 350 metreye kadar indirdim.
Ortalama pace’de iyileşmeye başlamıştı; bana 5:19 ortalama gerekiyordu 3:45 finişi için, ama saat ortalamayı 5:25 civarı gösteriyordu sanırım.
Fakat yine olan oldu ve 33.km’de sağ kaburga alt bölgesinde yine bir ağrı başladı. İznik’te uzun tempolu ilk tırmanış sonrası ve Antalya yarı maraton 17.km’de beni sıkıntıya sokan ağrı yine oradaydı.
Hızımı düşürdüm ve yanımdaki kahveli şekerden 1 tane ağzıma attım, umarım bu ağrı beni durdurmaz diye de dua ediyordum. Durursam tekrar koşamaya başlamak zor olacaktı çünkü. Pace 06:00’a düştü, hayalet koşucu ile aramızdaki mesafe açılmaya başladı 600 metre-800 metre.. Artık onu yakalama umudum kalmamıştı, bitirebilmeye odaklandım.
Yenikapıda, 36.km'de tam da duvar bölgesinde koşucuları desteklemeye gelmiş insanları gördüm. Km tabelalarını yavaş yavaş geçiyordum.
Sonunda Gülhane parkının o meşhur son km yokuşuna geldim. Saat süreyi 3:47 gibi gösteriyordu. Yokuşu çok zorlanmadan çıktım. Düzlüğe geldiğimde ileride son bir yokuş olduğunu biliyordum. Oradaki kalabalık çok güzeldi, herkes koşucuları desteklemek için oraya gelmişti. Hemen yokuşun başlangıcında Uğur abi ve Durmuş abi bana seslendiler, hafiften onlara gülümsemeye çalışarak son bir gaz yokuşu çıkmaya başladım. Bu tırmanış da bittikten sonra düze çıktık, artık ileride finiş görünmüştü.
Finiş halısından geçtiğimde saati durdurdum: 03:53:17 gösteriyordu.
11988429_485870481584814_6728226040289429744_n
Sarı T-shirt'li olan ben (Kaynak: Nuh Güneş)
Kendimi hemen çimlere attım ve finişte verilen torbanın içindeki muz, su ve portakal suyuna saldırdım.
Sağ salim bitmişti, dereceden pek memnun değildim ama sonradan bakınca ortalama pace’in 5:29 olduğunu gördüm, bu mesafe için fena durmuyor :)  En azından ilk maraton için diyelim.
12227120_10153682819758080_6498168117511208504_n
Yarış sonrası uzunca bir süre yattıktan sonra :) (Fotoğraf: Emre)
10 km geçiş sürelerim:
  1. 10 km (01km-10km)=> 55:13
  2. 10 km (11km-20km)=> 56:40
  3. 10 km (21km-30km)=> 51:36
  4. 10 km (30km-40km)=> 56:44
Çıkarılacak dersler: hız antrenmanları yaparak diyafram kaslarını geliştirmem lazım.
Yarış hakkında bilgiler (Kaynak: Vmaraton uygulaması):
010302

Friday, April 22, 2016

İznik Ultra 2016 - 50Km Dağ Maratonu


İznik dağ maratonuna, Avrasya maratonu (yeni adı ile Vodafone Istanbul Maratonu)  antrenmanları devam ederken, 27 Ekim tarihinde kayıt olmuştum. Geçen sene ilk kez koştuğum ve benim için de ilk maraton olan İznik 46K'dan sonra (İznik Ultra 2015 – 46Km Dağ Maratonu), bu yarışa 2016'da da katılmaya karar vermiştim. Kendimden emin olmak için de Avrasya maratonu antrenmanları sırasında kendimi test edip ona göre kayıt olup olmayacağıma karar verecektim. Öyle de oldu; Avrasya maratonuna 3 hafta kala antrenman olarak 35km koştuktan sonra hemen kayıt oldum. Fakat Avrasya Maratonu sonrası yaşadığım sakatlık yüzünden geç başlayabildiğim antrenmanlarda hedeflediğim uzun koşuları, programdakine çok uymadan hızlı bir şekilde artan grafikle yapmak zorunda kaldım.

Biraz daha detaya girersek; 15 Kasım'daki Avrasya Maratonu’ndan (37.Vodafone İstanbul Maratonu) sonra ertesi gün 3 km’lik recovery koşusu denemem oldu ama, maraton sırasında kendini hissettiren, sol ön kaval kemiğinin üzerindeki ağrı bu kısa koşuda da kendini hissettirdi. 1 hafta dinlendikten sonra 10 km’lik bir deneme daha yaptım, ağrı olduğu halde ısınınca geçer diyerek koşuya devam ettim, ama geçmedi.
Dinlenmeye çekildim. Aralık-Ocak aylarındaki yoğun iş temposundan dolayı hem de bu sakatlık yüzünden koşuya bir süre ara verdim ve 28 Ocak tarihine kadar hiç koşmadım (koşusuz 9 hafta). Bu dinlenme süresi boyunca bacağıma  buz uygulayarak ve egsersizlerle güçlendirmeye çalışarak iyileşmeye çalışıyordum.

28 Ocak’ta 3 km ile koşuya geri döndüm. Artık ağrı hissetmiyordum. Bir daha sakatlanmamak için ani bir artış göstermeyecek şekilde uzun koşuları programlamaya çalışıyordum, zamanım çok azdı; İznik'e 11 hafta kalmıştı ve ben antrenmanlara henüz başlamamıştım. Kendime bir program yapıp İznik'e kadar hazırlanmak istiyordum.
Kritik koşular, uzunlar olacaktı. Aşağıda İznik 50K tarihine göre koştuğum uzun koşuları, maratona kaç hafta kaldığını gösterecek şekilde, -(eksi) hafta şeklinde yazdım:
-11.Hafta => 6 km
-10.Hafta => 12 km
-9.Hafta => 16,5 km
-8.Hafta => 20,5 km (kazanım:500 metre)
-7.Hafta => 21 km (kazanım:500 metre)
-6.Hafta => 21 km (kazanım:500 metre)
-5.Hafta => 29 km (kazanım:400 metre)
-4.Hafta => 26 km (kazanım:400 metre)

İznik yaklaşırken en kritik son uzunu, minimum 4 saatlik bir koşu olacak şekilde yokuş antrenmanı içerecek şekilde yapmak istiyordum . Yarışa 3 hafta kala iş için gittiğim Fransa’daydım. Burada 40 km'lik 700 metre kazanımlı ve benim için tatmin edici olan çantalı bir koşu yaptım.

-3.Hafta => 40 km  (kazanım:750 metre)

Ertesi gün çıktığım recovery koşusunda sol dizimin ağrıdığını hissettim, durum kötüydü, sadece 300 metre koşabildim.
Sonrasında birkaç gün daha dinlenip tekrar bir deneme yaptım ama hala kendini hissetiren ağrı ile çok zorlamadan 5 km koşabildim (yarışa 2,5 hafta kalmıştı).

Türkiye'ye döndüm ve o haftanın pazarı 6 km koştum ama dizim kötüydü.

-2.Hafta => 6 km

Yarışa birkaç gün kalana kadar koşmamaya karar vermiştim, yarış haftası salı ya da çarşamba bir koşu yapıp ona göre karar verecektim. Son Pazar’ı boş geçtim, yarışta koşacağım şüpheliydi.

-1.Hafta => 0 km

Son haftaya girilirken Mustafa'nın (Kumbaracı) tavsiyesi ile buz tedavisine başladım.
Birkaç gün buz uyguladıktan sonra yarıştan önceki Perşembe günü (14 Nisan) 5 km’lik denemede dizimin artık ağrımadığını gördüm ve yarışa katılmaya karar verdim, buz iyi gelmişti.

Yarış haftasına kadar (Hafta 16) olan analize bakarsak da Hafta 49 ile Hafta 5 arası boş geçmiş, sonrasında da 40-45 km civarı bir haftalık ortalama mevcut.


Arada bir miktar da bisiklet yaptım:

Yarıştan bir gece öncesi çantamı hazırladım. Malzemelerin hepsi zaten geçen seneden vardı. Sadece marketten küçük bir meyve suyu kutusu alıp, keserek bardak yapmam gerekti.

Bursa’da yaşadığım için sabah 06:45 gibi çıkıp İznik’e yarış günü en geç sabah 08:30 gibi ulaşıp çipmi almayı hedefliyordum. Avrasya maratonunda olduğu gibi gece sadece birkaç saat uyuyabildim heyecandan.
Kahvaltı stratejisi konusunda da geçen seneden dersimi almıştım. 2015’teki yarışta, evde erkenden kahvaltı yapıp yola çıktığım için yarış saati gelinceye kadar acıkmıştım. Bu sefer kahvaltıyı evde yapmak yerine, 4 tane tostu (tam buğdaylı ekmek+beyaz peynir)  yolda ve İznik’te olacak şekilde bölerek yemeye karar verdim. Hedefim saat 09:00’a kadar yemek faslını bitirmekti.
08:15 gibi İznik’e ulaştım, arabayı finişe yakın bir yere park ettikten sonra çanta kontrolü yaptırmak ve çipimi almak için fuar alanına gittim. Çipimi alıp yarış çatam ile kahvaltımın devamını da alarak göl kenarındaki çay bahçesine oturdum. Burada kahvaltımı yaptıktan sonra saat 09:00’a doğru koşucuları Narlıca’ya taşıyacak olan otobüsü beklemeye başladım. Otobüs ile Narlıca’ya olan yolculuğumuz arada yol çalışması da olduğu için bir miktar uzun sürdü.
Narlıca’ya vardığımızda oradaki kahvehanelerden birine oturup sıvı alımına devam ettim (su, ıhlamur).

Biz beklerken sonradan adını öğreneceğim 29 numaralı 130K koşucusu Mehmet Aslan, Narlıca'ya giriş yaptı. Herkes ayağa kalkıp alkışladı, çok dinç görünüyordu. Narlıca'daki istasyonda, İzmir'deki triathlon klubu Mavi Karga gönüllü olarak görev yapıyordu. Oturduğum yerden görebildiğim kadarı ile gözlerim Çağın'ı aradı ama göremedim (yarış heyecanından olsa gerek).

Start yaklaşırken son tuvalet ihtiyacımı giderip ısınmaya başladım. Yarışa 15 dakika kala da ilk jelimi aldım. Beklerken Caner Odabaşoğlu mikrofondan, yarışçılara bu sene parkurun değiştiğinden ve başlar başlamaz sert inişlerin olduğunu anons etti ve tabanı düz olan ayakkabılı koşucuların dikkat etmesi gerektiğinden bahsetti (yani benim gibilerin).

Start'ın hemen öncesi:



Çantamda 1,5 lt civarı elektrolitli su vardı. Geçen seneki 46K yarışında Derbent sonrası suyum bitmiş ve son km’ler susuz çok zor geçmişti. Bu sefer planım Derbent’te çantamdaki suluğu doldurmaktı.
Yarış 10:30’da başladı ve hemen patikalara girdik, hafif tırmanış başladı. Tek sıra indiğimiz sert inişlerde Caner’in ne demek istediğini anladım. Arada dallara tutunmaya çalışarak kaya-kaya iniyorduk, bir koşu yarışından çok sanki hızlı tempo trekking-dağcılık karışımı bir şey yapıyormuşuz gibiydi. Sonra ormana daldık, sık ağaçların arasından geçerken burayı Müşküle-Süleymaniye arasındaki geçişe benzettim ama değildi tabi ki, henüz Müşküle’yi geçmemiştik. 
Ormanda ilerlerken önce 130K koşucusu Alper Dalkılıç’ı acelesi olan 50K’cılara dik yokuşta yol verirken görüp selam verdim (kendisi 130K yarışını 4.olarak bitirdi) sonrasında da Narlıca’da biz start beklerken geçen Mehmet Aslan’ı oturmuş dinlenirken gördüm, ona da selam verip tebrik ettim.

Dar Patikalar:



Bu zorlu ormanda giderken ön gruptakilerin oflayıp puflamalarından etkilenmemek için, 130K koşan Yücel Kalem’in yarıştan 1 gün önce Facebook’ta yayınladığı Kavafis’in şiiri ile kendimi motive ediyordum (Teşekkürler Yücel) "İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
Dile ki uzun sürsün yolculuğun, Serüven dolu, bilgi dolu olsun...". (http://yucelkalem.blogspot.com.tr)

Çoğunluğu yürüyerek olacak şekilde sonunda Müşküle’ye ulaştım.

Müşküle: 9.Km; 01:24:40

Müşküle Girişi:



Köyde geçen sene benim gördüğüm şenlik havası yoktu. Sadece birkaç çocuk ve birkaç teyze geçerken alkışladı o kadar. Kontrol noktasına geldiğimde bardağımı çıkarıp bir bardak su içtim ve durmadan devam ettim.

Müşküle’ye kadar olan parkur yıpratmıştı ve önümde uzun bir tırmanış vardı. Kafamı yukarı kaldırıp baktığımda o yokuşu çoktan tırmanmış olan koşucuları görünce onların ne kadar uzakta olduklarını düşündüm ve güneşin altında daha çıkılacak çok mesafe var diye hayıflandım, canım da bir miktar sıkıldı. Burada ikinci jelimi aldım. Yarışın tadını çıkarmak ve biraz motive olabilmek için arada durup manzarayı izledim ve birkaç fotoğraf çektim.

Müşküle sonrası Manzara-İznik Gölü
Bana çok uzun gelen güneş altındaki çıkış sırasında iki Fransız ile bir süre birlikte devam ettik. Ankara’da görevlilermiş. Biraz muhabbet ettikten sonra hızlandım. Yokuşun bitmesine yakın yanımdan geçip ormana daldılar. Sonradan baktım bir tanesi yarışı 11. olarak 06 saat 28 dakikada bitirmiş, diğeri de 6 saat 55 dakika ile 23.sırada tamamlamış. Yokuş bitince, ben de gölgelik ormana girdim ve tırmanış devam etti.
 
Sonunda Gölge bir yer

Geçen seneki gibi çok çamurlu ve kaygan bir inişin bizi beklediğini sanıyordum ama bu sefer o zamanki kadar çamur yoktu dolayısıyla da pek kaygan değildi. Buradan indikten sonra 50K koşucusu Gürkan Açıkgöz ile yanyana koştuk bir süre. Kendisine selam verip isminiz Gürkan mı diye sordum, biraz şaşırdı tabi ve nereden tanıdığımı sordu. Ben de onu  ilk kez Koşturmaca podcast’lerinden (https://goo.gl/5rmCGI) ve sonrasında da koşu dergilerinden tanıdığımı söyledim. Kısa bir süre beraber koştuk.

Sonunda Süleymaniye göründü, yarışı bitirebileceğim şüpheliydi, çok yorulmuştum, daha 18.km'deydim ve yarışın yarısı bile değildi.

Süleymaniye
Arada kafamdan, bu yarışı muhtemelen 35.km’deki Derbent istasyonunda bırakacağımı geçiriyordum; hem bahanem de hazırdı; antrenman eksiğimin vardı, sakattım vs.. Beyinin oyunları :)

Süleymaniye girişinde kendisi de 50K koşucusu olan ve orada tanıştığım Furkan Kaplan yanıma geldi, beraber koşmaya başladık ve istasyona beraber girdik.

Süleymaniye: 19.Km; 02:51:37

Süleymaniye Girişi:





Buradaki istasyonda Mert Derman’ı gönüllüler arasında görmek sürpriz oldu.
Birkaç bardak kola içip ve biraz da atıştırıp apar topar yola çıktım. Hemen sonra başlayacak olan dik çıkış düşündürüyordu. Mert arkamdan seslendi, aceleyle çip okuyan halıdan geçmemişim, geri dönüp halının üzerinden geçip tırmanışa başladım. Kendisine teşekkür ediyorum, farkedilmeseydim diskalifiye olabilirdim.

Derbent’e 16 km vardı daha ve bu parkurun, benim için çok kırıcı geçeceğini tahmin ediyordum, ayrıca bu yarış biter mi acaba diye de endişeleniyordum.
Asfalt tırmanış sırasında Süleymaniye istasyonunda bıraktığım Furkan bana yetişti, tırmanış bittikten sonra patikaya girdik yine. Ben Derbent’e kadar tırmanışı olmayan asfalt yoldan gideceğimizi sanıyordum ama parkur bu sene değişmiş tabi, yine ormanın içine daldık.

Midem su içmekten şişmişti, tatlı şeyler yemekten gına gelmişti artık, 3 tane jel almış olmama rağmen ne bir tane daha jel alasım yoktu, ne de tatlı birşey yiyesim; ben buna maraton midesi diyorum artık (yanıma tuzlu birşeyler alsam iyi olacakmış). Bitkin düşmeye başlamıştım.  Bir süre tek devam ettim.

Kurbağalı Gölet (24.km):



Derbent yolundan göl manzarası
Sonra yine Furkan ile beraber devam ettik koş-yürü şeklinde, sonunda Derbent köy camii, ağaçların arasından göründü. Saate baktığımda 34. Km’yi gösteriyordu ama Derbent bana hala çok uzakta görünüyordu. Burada ağaç dallarının üzerinden atlarken sol kaval kemiğine çok sert şekilde kalın bir dal çarptı, bir süre acıdan sekerek gittim ama neyse ki önemli bir şey yoktu.

Derbent'e giden orman yolu:



Bir yandan da patika antrenmanlarında eskitmiş olduğum asfalt ayakkabısı NB 870v3'üm sinyal vermeye başlamıştı. Sol ayağımdaki çorabın topuğumun arka kısmından yırtılmaya başladığını hissediyordum. Ayakkabım içten yırtılmış ve orada çorabı, dolayısıyla da benim topuğun arkasını aşındırmakla meşguldü. Umarım bu acı beni  koşamayacak durumda bırakmaz diyerek yoluma devam ettim (şansıma yarış sonuna kadar hiç problem de yaratmadı)

Bir ara durup arkama baktım manzara müthiş.



Sonunda Derbent’e vardım.
Derbent: 35.Km; 05:12:04

Derbent Girişi:




Buradaki istasyonda bir sandalye bulup oturdum, sağ olsun oradaki gönüllüler de bize krallar gibi davrandılar. Bir gönüllü gelip çantamın içindeki suluğu, ben otururken ve çanta sırtımdayken doldurdu. Halbuki ben, çantamın içindeki suluğu doldurmak için bütün çantayı boşaltmam gerektiğini düşünmüştüm yarış öncesi (çantan decathlon'un içinde su haznesi bulunan trail çantası). Tüm istasyonlardaki gönüllülere çok teşekkür ediyorum, hepsi koşuculara yardımcı olmak için üstün bir eforla canla başla çalışıyorlardı.

Bir yandan oturarak dinleniyor, bir yandan atıştırmaya devam ediyordum; özellikle tuzlu şeyler yemeye çalışıyordum (balık kraker vs.). O sırada arkadaşım Ferhat (the runner) telefon etti, yarışın nasıl gittiğini sormak için. Yarışın geçen seneye göre çok zor olduğundan ve çok yorulduğumdan bahsettiğim sırada 130K koşucusu Mehmet Aslan istasyona geldi o da bir şeyler atıştırırken benim telefonda dediklerimi duydu ve "şikayet etmesene" diyerek beni dürttü :) 122.km’de olmasına rağmen hala çok dinçti. Zaten hemen sonra basıp gitti (130K yarışını Aykut Çelikbaş'ın ardından 2.bitirdi). Bense biraz daha kalmayı tercih ettim, 10 dakika kadar dinlendim sanırım.

Bir gayret Derbent’ten çıkıp asfalttan inip tekrar toprak yola oradan da patikalara girdim, iniş biraz sonra başlayacaktı. Buralarda da parkurda değişiklikler oldu gibi geldi bana ama emin değilim. İniş başladı, geçen seneki gibi hızlı inemiyordum, bacaklar yorgundu. Strava’daki segment’e göre geçen sene 38 dakikada inmişim burayı, bu sene ise 44 dakika sürmüş.

Artık yokuş aşağı iniş bitmişti, İznik’e yaklaşıyordum, 4 km kalmıştı. Bacaklarımda güç vardı ama beynim “yaa ne koşacaksın bırak bu yarışı” deyip daha fazla gitmek istemiyordu. 
İniş sırasında selam verip geçtiğim bir koşucu beni bu düzlükte yakalayıp geçti, ben de artık koşacak güç kalmamıştı. Birkaç koşucu daha geçti yanımdan, onlara takılmaya çalıştım ama daha fazla gidemiyordum. Koş-yürü yapayım dedim; 700 metre koşup 300 metre yürüyeyim diyordum ya da şu ilerideki gölgeye kadar koşayım sonra yürüyeyim gibi oyunlar oynamaya çalışıyordum. 
Son 2 km bir gayret daha çok hafif tempo koşmaya başladım, finish'e koşarak girmek istiyordum. 
Bir ara 130K koşucusu Faruk Kar'ın yanından geçtim, kendisine selam verdim. Sanırım kendini kötü hissetiği için koşamıyordu (sonradan Aykut Çelikbaş'ın Facebook paylaşımından öğrendim ki mide problemi yaşamış-130K yarışını 3.olarak bitirdi).
Artık yaklaşıyordum, son düzlüğe gelmiştim, ileride finiş görünmüştü. Arada alkışlayanlar ve bravo diyenler vardı çok mutlu olmuştum, sonunda bitiyordu.

Finiş'i geçip madalyayı boynuma taktıklarında ise runner's high dediklerinden olmuştum :)
Fotoğraf: Aykut Üstündağ

Mesafe: 49.7 km
Süre: 07:15:50
Ortalama tempo: 08:45 dak/km
Yükseklik Kazanımı: 1700 metre